-
1 be in disarray
n. dağınıklık içinde olmak, kargaşa içinde bulunmak -
2 be in disarray
n. dağınıklık içinde olmak, kargaşa içinde bulunmak -
3 en dedans
-
4 гуща
-
5 Widerspruch
Widerspruch m itiraz; çelişki;im Widerspruch stehen zu ile çelişki içinde bulunmak -
6 innewohnen
-
7 occuper
v t1 se trouver içinde bulunmak◊Il occupe la salle de bains. — O banyoda.
2 oturmak3 passer meşgul olmak, geçirmek4 distraire vakit geçirtmek◊Il faut les occuper. — Vakitlerini geçirtmek gerek.
5 envahir işgal etmek6 bir uğraşı olmak -
8 in
in1 präp räumlich wo? (D) -in içinde, -in içerisinde, -de; wohin? (A) -in içine;warst du schon mal in …? sen hiç … gittin mi?; zeitlich (D) -de; Art und Weise (D) ile, -de;im Mai mayısta; mayıs ayında;in dieser Woche bu hafta (içinde);in diesem Alter (Augenblick) bu yaşta (anda);in Behandlung sein tedavi altında olmak/bulunmak;gut in Chemie kimyası iyi;in Eile aceleyle -
9 befinden
befinden <unreg, o ge- h>2. v/r: sich befinden -de bulunmak; olmak;sich im Irrtum befinden hata içinde olmak -
10 enthalten
enthalten <unreg, o ge-, h>1. v/t içermek, kapsamak2. v/r: sich (der Stimme) enthalten çekimser kalmak -
11 sich befinden
befinden <unreg, o ge- h>2. v/r: sich befinden -de bulunmak; olmak;sich im Irrtum befinden hata içinde olmak -
12 Hand
el;an \Hand von yoluyla;aus erster/zweiter \Hand birinci/ikinci elden;von \Hand elden;jdm die \Hand geben birine eline vermek;jdm die \Hand schütteln birinin elini sıkmak, biriyle tokalaşmak;linker/rechter \Hand sol/sağ elde;linker/rechter \Hand sehen Sie... sol/sağ elde... görüyorsunuz;eine \Hand voll bir tutam [o avuç dolusu];alle Hände voll zu tun haben ( fam) işi başından aşkın olmak;etw aus der \Hand legen bir şeyi elinden bırakmak;etw in die \Hand nehmen bir şeyi eline almak; ( fig) bir şeyi ele almak;in die Hände klatschen el çırpmak;etw zur \Hand haben bir şeyi el altında bulundurmak, bir şey elinde bulunmak;jds rechte \Hand sein ( fig) birinin sağ kolu olmak;zwei linke Hände haben ( fam) elinden bir şey gelmemek;sich mit Händen und Füßen verständigen ( fam) el kol yordamıyla anlaşmak;sich mit Händen und Füßen gegen etw wehren ( fam) bir şeye canla başla karşı koymak;mit leeren Händen eli boş olarak, elini kolunu sallaya sallaya;ein gutes Blatt auf der \Hand haben eli iyi olmak;\Hand und Fuß haben tutarlı olmak;die \Hand im Spiel haben bir işte parmağı olmak;es lässt sich nicht von der \Hand weisen, dass...... olduğu yadsınamaz;\Hand in \Hand el ele;\Hand in \Hand mit jdm arbeiten biriyle el ele çalışmak;freie \Hand zu etw haben bir şey yapmakta serbest olmak;das liegt auf der \Hand bu elle tutulur gözle görülür;von der \Hand in den Mund leben elden ağıza yaşamak;er ist bei ihnen in guten Händen onların yanında iyi ellerdedir;in festen Händen sein ( fam) sözlü olmak;etw von langer \Hand planen bir şeyi uzun uzadıya planlamak;etw unter der \Hand verkaufen bir şeyi el altından satmak;jdm etw zu treuen Händen übergeben birine bir şeyi emanet vermek;jdm etw in die \Hand drücken birinin eline bir şey sıkıştırmak;jdm in die Hände fallen birinin eline düşmek;etw aus der \Hand geben bir şeyi elinden çıkarmak;jdn in der \Hand haben birini avcunun içinde tutmak;jdm aus der \Hand lesen birinin el falına bakmak;zu jds Händen birinin eline, birine verilmek üzere;Hände hoch! eller yukarı!;Hände weg! çek elini!;eine \Hand wäscht die andere ( prov) bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar -
13 Hörweite
-
14 Kasse
Kasse <-n> ['kasə] f1) ( Behälter) kasa2) (Laden\Kasse, Registrier\Kasse) kasa\Kasse machen ( fam) para yapmak;jdn zur \Kasse bitten ( fam) birinden para istemek;gut bei \Kasse sein ( fam) parası bol olmak, çok parası olmak;knapp bei \Kasse sein ( fam) parası kıt olmak, az parası olmak, eli darda olmak, darda bulunmak, para sıkıntısı içinde olmak;wir haben getrennte \Kassen bizim hesaplarımız [o hesabımız kitabımız] ayrıdır -
15 knapp
knapp [knap]I adj\knapp bei Kasse sein darda bulunmak, eli darda olmak, para sıkıntısı içinde olmak;die Zeit ist \knapp zaman az;das Wasser wurde \knapp su kıtlaştı;mit \knapper Mehrheit az bir farkla çoğunluk;mit \knapper Not güç bela, dar darına2) ( Kleidung) darvor einer \knappen Stunde neredeyse bir saat önce;eine \knappe Stunde bir saate yakın4) ( Stil) lakonik;in \knappen Worten birkaç kelimeyleII advmit etw \knapp auskommen bir şeyle kıt kanaat geçinmek2) ( gerade so)das Auto fuhr \knapp an mir vorbei araba yanımdan teğet geçti3) ( kurz) kısaca
См. также в других словарях:
içinde yüzmek — olumlu veya olumsuz bir durumun aşırı derecesinde bulunmak Para içinde yüzmek. Sefalet içinde yüzmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bulunmak — nsz 1) Bulma işine konu olmak Yerde para bulundu. 2) de Herhangi bir durumda olmak Hayırlı bir işe yardımda bulunmuş oluyorsunuz. R. H. Karay 3) de Bir yerde olmak İçinde bulunduğumuz tarihte Osmanlı Devleti nin temelleri çökmüş, ömrü tamam… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yara bere içinde olmak (veya bulunmak) — vücudunda yara, ezik, sıyrık, çürük bulunmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
görüş birliği içinde olmak — aynı görüş ve düşünceye sahip bulunmak Rahat rahat konuştukça her bakımdan tam görüş birliği içinde olduğumuz açığa çıktı. R. Erduran … Çağatay Osmanlı Sözlük
zehapta bulunmak — vesveseye kapılmak, kuruntu içinde olmak Kim bilir ne taraflara yorar, ne zehaplarda bulunur? S. M. Alus … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir çatı altında (olmak veya bulunmak) — aynı yapı, kurum, kuruluş vb. içinde (olmak) … Çağatay Osmanlı Sözlük
düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kırığı olmak — 1. yasa ve törelere aykırı olarak karşı cinsten biriyle sürekli ilişki içinde bulunmak 2. karnede zayıf notu bulunmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çalkanmak — nsz 1) Çalkama işine konu olmak 2) Deniz, göl dalgalanmak Bu loş ve serin salonların altında Haliç in denizliğini unutmuş, uslu suyu çalkanır. B. R. Eyuboğlu 3) mec. Coşmak 4) mec. Haber, söylenti herkesin ağzında dolaşmak 5) mec. Coşkunluk,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yoksulluk çekmek — sürekli yoksulluk içinde bulunmak O hep faydasız üzüntüler duyar, sıradan arzularla, varlıklar içinde, yoksulluklar çekerdi. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuşkulanmak — nsz Kuşku içinde bulunmak, kuşku duymak, şüphelenmek Bu sükûttan kuşkulanan Mebrure, yarı beline kadar hastanın üstüne düşerek elini yakaladı. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük